5 Nisan 2008 Cumartesi
erhan tığlı_ NEREYE TAKILIYORSUNUZ?
Herkesin bir takıntısı, takıldığı bir yer, bir şey vardır. İsteklerimiz gerçekleşince zil takıp oynamak gelir içimizden. Kimi rozet takar yakasına, kimi çiçek... Güzeller başlarına ya da göğüslerine gül, çapkın erkekler yakalarına karanfil takarlar. Kulağının arkasına ya da şapkasına bir şey takanlara da rastlarız. Bir şarkıda sevgiliye, “Ayva çiçekleri takma başına/ Beni aldatırsan doyma yaşına” diye sesleniliyor. Düşmanlar ayağımıza çelme takmaya çalışırlar. Futbolcular da topu ağlara takınca kendilerinden geçerler...
Geçenlerde yolda giderken bir kadın gördüm. Takmış takıştırmış, sürmüş sürüştürmüş bir içim su olmuştu. Peşine takıldım, güzelliğini seyre daldım. Bakarken ayağım takıldı, az kalsın yere düşüyordum. Boynunda uçak şeklinde bir takı vardı. Uçak fena değildi ama hava alanına bayıldım. Gözüm oraya takıldı kaldı. Böyleleri insana boynuz taktırırlar diye düşündüm. Geriye döndüm. Zaten dilber beni takmıyordu, yüzüme bile bakmıyordu.
Kendimi kimi zaman ahıra takılmış inek gibi görüyorum. Sütümü gelen sağıyor, giden sağıyor. Bana bir şey kalmıyor! Kazandığım paranın saltanatını süremiyorum. Karım, çocuklarım hepsini çekiyorlar cebimden. Yediklerini içtiklerini helal ettirseler yüreğim yanmaz. Oğlan her yıl birkaç takıntıyla gelir okuldan. Söylediğine göre kabahat kendisinde değilmiş. Hocalar fena takmışlar! Karım komşularla ikide birde takışır, onlara nispet yapmak için koluna bileziklerini, kulağına küpelerini, yakasına kelebek broşunu takar, seyyar kuyumcu gibi dolaşır. Çarşıya çıktı mı eve gelmek bilmez. Mazeret hazırdır:
“Tam geliyordum ki, çoktandır görmediğim bir arkadaşa rastladım. Ona takıldım kaldım. Beni lafa tuttu, sözünü kesip yanından ayrılamadım.”
Geçenlerde bu iş böyle nasıl olacak diye kafama takıldı, gece uyuyamadım. Sabahı zor ettim. Yolda bir arkadaşıma rastladım, ona fikir danıştım. Beni sabırla dinledi.
“Her şeyi kafana takarsan sağlığın bozulur. Derdin ne, âşık mısın yoksa?” diye takıldı.
“Yok canım, dedim. Aşkla meşkle işim kalmadı artık benim.”
“O zaman takılacak bir şey bul, oyalan. Boş durma. İstersen gel seni bizim derneğe üye yapalım. Takıl bize hayatını yaşa! Vaktin nasıl geçtiğini anlamazsın”
Arkadaşımın teklifini kabul ettim. Postu derneğe serdim. Dernek kalkındırma, güzelleştirme derneği ama biz tıpkı politikacılar gibi, kendimizi kalkındırıp güzelleştirmekten başkalarını kalkındırmaya, güzelleştirmeye fırsat bulamıyoruz. Sabah erkenden kalkıp derneğe gidiyorum. Çoğu zaman sabah kahvaltısını orada yapıyorum, hatta öğle yemeğini bile orada yiyorum. Oh be! Bir yere takılmak ne güzel şeymiş. Ne karı dırdırı var ne çocuk zırzırı. Kimi zaman sohbet ediyoruz arkadaşlarla, vatan kurtarıyoruz, kimi zaman da okey, dama, tavla gibi oyunlar oynuyoruz, yeneni kutluyoruz, yenilene “öğren de gel” diye takılıyoruz.
Zaten esnafa epeyce borç takmıştım, kapılarının önünden geçmeye, yüzlerine bakmaya utanıyordum. Hava karardıktan sonra eve gittiğim için alacaklılar peşime takılamıyorlar.
Zammış, pahalılıkmış, enflasyonmuş, takma kafana arkadaş! Ne yapsan önleyemezsin olup biteni. Başımız Ankara’ya, onlar da Avrupa’ya, Amerika’ya takılmış durumda. Bizim değil, onları dediği oluyor nasıl olsa. Boynumuza tasmayı takmışlar, istediklerini yaptırıyorlar, istedikleri yere götürüyorlar. İplerimiz onların elinde yani...
Gel sen de takıl bize, üye ol derneğimize.
--------------- -BİTTİ-
--------------- oOo
<-geri dön.!. *MİZAH VE ŞİİR