PhotobucketTELİF HAKLARI / "Bu Blog İnternet sitesindeki eserlerin, 05.12.1951 tarih ve 5846 sayılı FİKİR VE SANAT ESERLERİ KANUNU uyarınca eserden kaynaklanan mali ve manevi hakları eser sahiplerine aittir, izinsiz kullanılamaz." />>devam


11 Ekim 2012 Perşembe

Erhan Tığlı_ öyküsü:C-ACIKLI BİR ÖYKÜ,



 “Ağzım yanıyor anne, dudaklarım kavruluyor. Gönlümün ateşi dışıma vurdu galiba.
Yüreği zam ağlıyor, kaderim kara bağlıyor. Çok yanıyorum. İtfaiyeye telefon ediyorum. Biz o tür yangınlarla ilgilenmiyoruz, kendi yangınlarımızla uğraşıyoruz diyorlar. Hakkımı arıyorum, meşgul çıkıyor. Piyangodan ikramiye çıktığını, sayısal lotodan kazandığımı göremeden ve de muradıma eremeden, lüks arabalara binemeden öleceğim bu gidişle.
Derdimi Sezen Cumhur Önal’ın naftalin serpen, nostalji kokan sesi bile gideremez artık.”
“Merak etme kızım. O hayırsızı anıp durmayasın diye sen uyurken biber sürdüm ağzına. Ondan yanıyor ağzın, dudakların. Böyle konuşma ne olur, çalış, senin de olur, pardon, sonra vücudun harap olur, kısmetin kapanır, evde kalırsın.”
“Bu yanıklık bildiğin yanıklıklara benzemiyor anne. Geçenlerde yediğim acılı adana kebabı bile bu kadar yakmamıştı içimi. O zalimin kalbinde taht kurduğumu sanıyordum.
Meğerse parsellemiş de satılığa çıkarmış her metre karesini. Bulamıyorum derdimin çaresini.”
“Ben sana demiştim kızım. Siz ayrı dünyaların insanısınız. Sen Merihlisin, o ise
Marslı! Sen Urfa doğumlusun, o Karslı. Yol yakınken vazgeç bu sevdadan. Buna benzemez daha ne sevdalar alıverir sana baban. Senin gibi lüpçüzadelerin anlı şanlı, vizon mantolu kızı, ayağının çorabı, pabucunun boyası bile olamayacak bir magandaya âşık olur mu?”
“Ne bileyim anne, oldu bir kere. Biraz arabesk takılayım demiş, Ferdi Tayfur’un konserine gitmiştim. Orada bir hal geldi başıma. Neye uğradığımı şaşırdım, onu görünce cintonik içmiş gibi oldum. Kader ağlarını ördü. Keder mutluluk defterimi dürdü.”
Genç kız böyle dedikten sonra yatağından oflaya puflaya kalktı, dar gelirlinin muza baktığı gibi dışarıya baktı. Derin bir ah çekti. Geçmiş günler aklına geldi. Daldı gitti. Daha sonra bir öksürük sağanağına tutuldu, sırılsıklam ıslandı. Tam o sırada kapı açıldı. Acaba gelen kimdi, in miydi cin miydi, masum muydu hain miydi? Az sonra!
***Bir reklâm***
(Kusura bakmayın sevgili okuyucular, öykü parasıyla geçinemediğim için buraya reklâm almak zorunda kaldım. Verdiğim rahatsızlıktan dolayı özür dilerim. Beni anlayışla karşıladığınız için sağ olun der ve çiçek yollamak nezaketini gösteren iş adamı Ali Bilgi beye sonsuz teşekkürlerimi sunarım efendim.)
Fingirdek Dikiş Makineleri
Dikiş diker, sökük diker, ilik diker. İkide bir bozulur, tamir ister. Sonunda ocağınıza incir diker! Taksitle al, ömür boyu öde. Hem torun kullanabilir hem de dede...
**** Bir reklâmdan sonra öykümüze devam edelim.***
Gelen sakın Azrail olmasın? Genç kız ömrünün baharına doyamadan, beyaz atlı, pardon, özel arabalı sevgilisine kavuşamadan, konum komşuya hava atamadan öbür dünyaya göç ederek kara topraklara mı gark olacaktı, bu aşk böyle acı biberli, bol soğanlı mı bitecekti? Hayır ve de nayır! Santo marka gömleği ve son moda ceketi, pantolonuyla, eski model yeni dizi yıldızı Erol Ermiş Hızır gibi yetişti. Onu görünce kızın gözler cüneytlendi.
“Siz kimsiniz, yoksa beni öbür dünyaya yolcu etmeye mi geldiniz?” diye sordu.
“Beni sevgiliniz yolladı” dedi Erol bey. “Kendisinin başka bir film projesi var, üstelik defileye çıkacak. Ben onun yedeğiyim. Aslını aratmam. Merak etmeyin. Senaryoda ne yazılıysa harfiyen yerine getireceğim. Bir dediğinizi iki etmeyecek, gözyaşlarınızı teselli mendilimle sileceğim. Sizi hep seveceğim, bunu yemin bileceğim” diye ekledi.
Delikanlının bu romantik sözleri kızı büyüledi ve şöyle söyletti:
“Sizi buraya Allah mı gönderdi, güzel sözleri nereden öğrendiniz, yoksa şair misiniz?”
“Piyasa romanlarından” diyemedi delikanlı. “Allah değil, rejisör yolladı. İyice ezberletti. Sizi görüp de şair olmamak mümkün mü, adınız Ayşe mi Nilgün mü?” dedi.
Kız hemen mest oldu ve eski aşk sözleşmesini yırttı, kendini bu ince ruhlu gencin kollarına attı. Ama zalim kader burada da gösterdi kendini. Kız şiddetli bir öksürük nöbetine yakalandı. Nöbetçi çavuş göz açtırmadığı için bu nöbetten kaçamadı, gözlerinden inci gibi gözyaşları dökmeye başladı. Delikanlı hemen onu sardı sarmaladı, “Üşümüşsün sevgilim” diyerek ceketini çıkardı, kıza giydirdi ama ne çare! Kız bir daha öksürük nöbetine yakalandı ve delikanlının kollarında mesut ve bahtiyar bir şekilde son nefesini verdi. Sevgilisi işin farkında değildi. Kıza tatlı aşk sözleri fısıldamaya devam ediyordu...
“Çok mutlu olacağız sevgilim. Toplu konuttan kutu gibi bir daire alacağız, içinde çember çevireceğiz. Pembe değil mavi panjurlu olacak pencerelerimiz. Umut yiyip umut içeceğiz, günümüzü gecemizi birbirimizin kollarında geçireceğiz. Kredi kartlarımızı son limitine dek harcayacağız, Dosta düşmana madik atacağız...”
**
“Stop!”diye bağırdı rejisör. “Çekim çok iyi oldu arkadaşlar. Hepinize teşekkür ederim. Hele şu filmden bir yolumuzu bulalım, ilerde sanat filmleri de yaparız icabında. Bundan sonra ödül avcısı olacağız, dosta düşmana meydan okuyacağız” dedi.
**
Demin sevgilisinin kollarında ölen genç kız, bilmem kaçıncı sevgilisine telefon ederken, jön efendi de set yığılan ve onu alkışlayan hayranlarına imza dağıtıyor, gözüne kestirdiği saf ve masum bir kıza kur yapıyordu...
O sırada dışarıdan bir satıcı geçti:
“ Salatalık var, hıyar var. İster ye ister cacık yap. Badem bunlar badem! Almalı hem Havva hem Âdem. Sakın soymadan yeme. Hıyarı ve de enayileri soyacaksın, ne derlerse desinler, dalgana bakacaksın” diyerek öykümüze tuz biber ekti.
-BİTTİ-
ileti/o9 Ekim 2012_ 10:38

L@hm@cun

L@hm@cun
* L@hm@cun_mizah öykü - Blog İnternet Sitesi'nde yer alan ürünlerin; *haber, tanıtım v.b. durumlar dışında / 2. şahıslarca –herhangi bir biçimde- yayımlanması _ kullanılması izne bağlıdır ve yasaların öngördüğü haklara sahiptir. ***--> L@hm@cun.*mizah.öykü*....İLETİŞİM ADRESİ--> mizahvesiir@gmail.com