PhotobucketTELİF HAKLARI / "Bu Blog İnternet sitesindeki eserlerin, 05.12.1951 tarih ve 5846 sayılı FİKİR VE SANAT ESERLERİ KANUNU uyarınca eserden kaynaklanan mali ve manevi hakları eser sahiplerine aittir, izinsiz kullanılamaz." />>devam


17 Kasım 2007 Cumartesi

Photobucket
erhan tığlı
AŞKIN ÇARESİ
Mahallemize yeni taşınmışlardı. 15 16 yaşlarında bir kızdı ama yürek yakmayı, erkeklerin kalplerini hoplatmayı iyi biliyordu. Aramızda onun yaşı kadar bir yaş farkı olduğu halde, gönlüme ferman dinletememiş, tutulmuştum bu komşu kızına. O da sanki bu tutkunluğumu anlamış da, beni kendisine daha tutkun etmek istercesine, kendisine çok yakışan renk renk giysiler giyiyor, güzelliğine güzellik katıyordu. Ona açılmak, aşkımı açıklamak istiyordum ama ya beni reddederse, maksadımı yanlış anlayıp babasına şikayet ederse ya da herkesin içinde azarlarsa diye düşünüyordum. Mahallede dürüst, namuslu bir genç olarak tanınıyordum. Bu durumda kimsenin yüzüne bakamaz, rezil olurum, yeri dibine girmem gerekir. Kendisine derdimi anlatamazsam da deli olurum. Yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakaldı yani...
Cesaretimi kıran bir başka şey de, laf atan, peşine takılan birkaç genci azarlayıp yanından kovması, çekip gitmezlerse polis çağıracağını söylemesiydi. Düşlerimde polislerin arasında eli kelepçeli olarak görüyor, korkuyla uyanıyordum.
Bir süre sonra artık dayanamadım. Ne olursa olsun deyip önüne geçtim, “Size bir şey söyleyebilir miyim?” diye sordum. Ya ne dediğimi anlayamadı ya da anladı da, işine gelmediği için, “Nee?” diye bağırdı. Böyle bir şey beklemediğim için şaşırdım, bocaladım, söylemek istediklerimin hiçbirini söyleyemedim. O,bir şey yokmuş gibi, kalbime basarcasına yürüdü gitti. Aylar ayları kovaladı, içimdeki duygular azalmadı, arttı yavruladı.
Baktım bu böyle olmayacak, kendisine mektup yazmaya karar verdim. Verdim ama yaza boza, geceler boyu düşüne düşüne, orasını çizip burasını düzelte düzelte, bir sayfalık mektubu bir ayda zor bitirebildim. Bitirdim ama gel de ver şimdi. Ya almazsa, ya kızarsa ya alay edip gülerse derken bir ay daha geçti. Derken beklediğim an geldi. Merdivende karşılaştık. Hafifçe gülümsemesinden cesaret alarak mektubumu ceketinin cebine koyuverdim. Duygularımı belirttikten sonra şöyle bir şiir yazmıştım:

“Irmak olup akıyorsun
Gönlüme gül takıyorsun
Gülümün dalında
Bülbül gibi şakıyorsun
Kırmızılar giyince
Alev alev yakıyorsun
Beyazlara bürününce
Sanki melek oluyorsun
Ne de güzel bakıyorsun
Bakışlarınla mektup yazıyorsun
Mektupta imza yerine
Tatlı tatlı gülüyorsun”
Bu şiirin altına da, “Seni düşünüyorum gündüz gece/ Ne olur bul aşkıma çare/ Çözülsün bu bilmece” sözlerini ekledim.
Aradan bir iki gün geçti. Balkonda oturuyor, merak ve heyecanla gelecek yanıtı bekliyordum. Birden önüme dörde katlanmış bir kağıt düştü. Baktım, ondan geliyor. İçimden dualar okuyarak kağıdı açtım, şu dizelerle karşılaştım: “Gel bir ateş yakalım/ Yanışına bakalım/ Düşünmekle baş olmaz/ Sarılalım yatalım.” ....Erhan Tığlı


L@hm@cun

L@hm@cun
* L@hm@cun_mizah öykü - Blog İnternet Sitesi'nde yer alan ürünlerin; *haber, tanıtım v.b. durumlar dışında / 2. şahıslarca –herhangi bir biçimde- yayımlanması _ kullanılması izne bağlıdır ve yasaların öngördüğü haklara sahiptir. ***--> L@hm@cun.*mizah.öykü*....İLETİŞİM ADRESİ--> mizahvesiir@gmail.com