PhotobucketTELİF HAKLARI / "Bu Blog İnternet sitesindeki eserlerin, 05.12.1951 tarih ve 5846 sayılı FİKİR VE SANAT ESERLERİ KANUNU uyarınca eserden kaynaklanan mali ve manevi hakları eser sahiplerine aittir, izinsiz kullanılamaz." />>devam


8 Eylül 2008 Pazartesi

Sezer ODABAŞIOĞLU_öyküsü: AYIPTIR SÖYLEMESİ YENGEN OLUR,

Photobucket
*Sezer ODABAŞIOĞLU _mizah öyküsü*AYIPTIR SÖYLEMESİ
YENGEN OLUR
Halter sporu yaptığının ve düzgün, kaslı bir vücudu olduğunu söylerlerdi de, ben pek inanmazdım. Bencileyin kara kuru, dal gibi bir oğlandı. Çerden çöpten kollu bu oğlan, onca ağırlığı nasıl kaldırabilirdi?.. İnanılacak gibi değildi.
Gel gelelim, o benim tüm bu inanmazlığım ve küçümserliğime inat, seke seke, dar ve ince kemikli göğsünü şişire şişire, kollarını havalı havalı yanlarına aça aça, o cadde benim, o sokak senin, tüm gün aylak aylak dolaşır dururdu. Sıkça da rastlaşırdık, nedense?.. Briyantinli ve birbirine yapışmış, uzun, sarı saçlarını ince, uzun kemikli parmaklarıyla sık sık tarar, pencerelerdeki kızlara pozlu pozlu bakışlar atardı. O pozlarını, o kasıntı yürüyüşlerini, o keskin mavi bakışlarını hiç mi hiç sevmezdim. Zorla değil ya... Zıddıma giden bir oğlandı işte!..
“Sevmediğim başımda bitti,” derler ya, her nasılsa, o da benim başımda bitti... Yani, tanıştırıldım ve her karşılaşmamızda onu selamlar oldum. Adı: Hamza, idi. Tanıştırıldığımızın haftasında da, bu sıska vücutlu, halter sporcusuyum diye böbürlenmekten onur duyan sevimsiz arkadaşımın, -artık arkadaşım demek zorundayım- gülünç bir öyküsünü işittim ve saçma bir kıskaçlıkla çok keyiflendim.
Öyküsü şu:Her nasılsa kendinden iri biriyle dalaşmış... Ağız dalaşı ve küfürleşmeler sırasında da:
“Git!.. Benim başımı belaya sokma!.. Gel, akıllı ol, git başımdan. Ben halterim... Şimdi bi yanını kırarım, elimde kalırsın! Defol, git başımdan,” diye uyarmış hasmını.
Hasmı olacak, takar mı!.. Elde neler var... Bizimkine o anda, okkalı bir yumruk patlatmış. Bizimki aynen yerde, tabii!.. Neye uğradığını şaşırmış...
Sonra, yediği yumruğun acısıyla çenesini tutarak ayağa fırlamış ve.... hasmının elini sıkıp:
“Boksör olduğunu daha önce niye söylemedin be, kardeşim?.. Esaslı yumruktu ama!.. Helal olsun sana! Sporcuları severim ben... Sporcularla takışmak da istemem,” demiş ve hızla oradan uzaklaşmış. Hasmı da ardından bakakalmış.
Selamlaşmaktan öteye gitmeyen arkadaşlığımdan sıkılmış olacak ki, bir gün yanıma geldi:
“Gel, bugün birlikte gezelim Selim,” dedi.
Yalnızdım ve sıkılıyordum. İstekli isteksiz önerisini kabul ettim. Uzun süre konuşmadan yürüdük. O da benim gibi pek konuşkan değildi. Suskun ve yavaştık.
Şimdiye dek hiç gezmediğim dar sokak aralarına girince meraklandım:
“Biz nereye gidiyoruz, Hamza,” dedim.
Rahat ve ukala bir biçimde:
“Üzümünü ye, bağını sorma sen,” dedi. Güldü. Gözleri ışıldadı: “Bir numara yengeni görmeye gidiyoruz. Ama, önce eve uğramamız lazım.”
Yengemizi görmeye gideceğimizi anladım ya, evlerine uğramanın ne gereği vardı?.. Yoksa, giysi falan mı değiştirecekti?
“Evde ne işimiz var ki,” diyerek isteksizliğimi belirttim.
“Çalışma saatim geldi,” dedi. “Uzun sürmez, bir saat sabredeceksin, sonra benim kızı göreceksin... Meraklanma.”
Önden önden yürüyordu. Bense ağırdan alıyordum: “Dangalak, ben senin kızının nesini meraklanacağım,” diye sessizce öfkelendim. Gene de ardındaydım.
Mahallesine gelmiştik, sanırım. Daha bir pozlu pozlu yürüyordu, şimdi. Pencerelerdeki mahalle kızları da kıkırdaşıyor, bizleri birilerine gösteriyor ve camların ardından kaçışıyorlardı. Sıkılmıştım.
Sonunda el tokmaklı, çift kanatlı, eski bir kapının önünde durduk. Bir omuzladı, kapı gürültüyle açıldı..
. Photobucket
Arka bahçeye geçince hemen üstünü soyundu. İnce kemikli göğsü ortaya çıkınca, şaşırmadım değil... Şaşırdım, hem de çok şaşırdım. Vücudu hiç de düşündüğüm gibi değildi ve koltukları kanatlıydı. Pazıları da sertti.
Üstteki pencerelerin birinden:
“Hamza!.. Sen misin oğlum,” diye annesi seslendi.
Hamza, gereksiz bir öfkeyle:
“Benim!.. N’olmuş,” diye bağırdı.
Kadın sessizce pencereden çekildi.
Hamza, gösterisine yeni başlayacak bir halterci tavrıyla vücuduyla bana çeşitli pozlar vermeye başladı. Yaptığı vücut gösterisinden oldukça mutluydu.
“Nasıl,” dedi. “vücudum iyi mi?”
Ses vermedim. Bir süre vücut yapmasını sürdürdü. Kıskançlıkla karışık bir hayranlıkla onu seyrediyordum.
Vücut yapmayı bıraktı. Soluklandı. Türlü türlü soluk aldı verdi. Yerdeki halter aracına yaklaştı. Halterin tüm ağırlık tekerlekleri iki ucundaydı. Titredi ve tam halteri kavrayacakken birden vazgeçti.
Bana pis pis baktı ve ukalaca:
“Gel,” dedi. “kaldırmayı dene.”
Korkuyla geri çekildim.
“Yok,” dedim. “ben kaldıramam.”
“Kaldırabildiğin kadar kaldır, canım... Hadi nazlanma. Gel... Sen erkek değil misin,” diyerek kışkırttı.
Erkekliğim söz konusu olunca, umarsız haltere sarıldım. Iyk’layarak ancak omuzlarıma dek kaldırabildim. Kollarım acıdı. Vücudum ve gücüm zorlanınca birden yere bıraktım.
Hamza, mutlu ve dangalakça güldü.
“Nasıl,” dedi. “ağır mı?”
“Ağır!.. Çok ağır.”
“Tabii ağır olacak,” dedi ve halterin uçlarından tekerlek ağırlarının ikisini çıkardı.
“Bak,” dedi ve kavradığı halteri iki hamlede başının üstüne dek kaldırdı.
Derin bir soluk bıraktıktan sonra:
“Buna silkeleme, denir,” diye onurlandı...
Ve halteri yere bıraktı. Göğsü inip kalkıyordu. O da zorlanmıştı ve nefes nefeseydi.
“Bugünlük bu kadar çalışma yetsin,” dedi ve üstünü giymeye başladı.
Giyinmesine sevindim... Sıkılmıştım. Burada, bu halter bozuntusunun saçmalıklarını seyretmekten hoşlanmamıştım.
Yüzünü yıkadıktan sora çıktık. Gene suskunlaşmıştık. Hızlı adımlarla onun mahallesinden ayrıldık. Değişik mahalle ve sokaklara dalmıştık.
“Daha gelmedik mi,” diye sordum, bıkkınlıkla.
“Geldik, geldik,” dedi ve gülümsedi. “Mavi boyalı evi gördün mü?”
“Gördüm.”
“İyi,” dedi. “şimdi yengen cama fırlar, iyi bak.”
“Senin geldiğini nerden bilsin ki...”
“Bilir o,” dedi. “Ayak seslerimden bilir. Sen iyi bak pencereye.”
Ses çıkarmadım. Gösterdiği evin penceresine baktım. Gerçekten pencerenin gerisinde, uzun saçlı bir kız vardı ve bize bakıyordu. Biz eve iyice yaklaşınca, dil çıkararak kaçtı, kız... Sanırım, Hamza bir işaret yapmıştı.
“Nasıl,” dedi Hamza, onurlanarak. “beğendin mi?”
“Beğendim, beğendim... Güzel kız. Allah sahibine bağışlasın.”
“Amin,” dedi. “Tabii, bana. Bu, bir numaraydı.”
Güldü ve sessizce başka mahalle ve sokaklara girdik. Ne var ki, birlikteliğimiz süresince hep sıkıldım ve sinirlendim.
Çünkü, ben hangi kıza baktımsa, Hamza, hemen o anda o kızı sahipleniyor ve beni kıskançlıkla uyarıyordu.
“Bakma o kıza, Selim... yengen olur.”
“İnsan arkadaşının kızına yan gözle bakar mı?.. Bu da yengendir, anlarsın ya..”
“Bu da dört numaram!.. Bakma sen... Kaçar şimdi.”
“Sarı saçlısı yengen olur... Nasıl, güzel değil mi?” Photobucket
Hemen hemen her mahallede, her sokakta, her pencerede yengem olan kızlara rastlamaktan ve bakmaktan kokar olmuştum. Hani, neredeyse şehrin tüm genç kızları, yenge adayıydı ve Hamza, yengelerimi benden kıskanıyordu.
“Güvercinim benim!.. Nasıl da sekiyor, bak... Ama, sen gene de bakma.”
Sinirden tir tir titrer olmuştum. Kulaklarım kızarmıştı ve ateş gibi yanıyordu. Ona bakma, buna bakma, olacak şey değildi!..
Sonunda iş çığırından çıktı. Bir yıldır görüştüğümüz ve okullarımız bitince evleneceğim Vasfiye ile karşılaşmıştık. Vasfiye’yi ona çaktırmadan selamladım, kızda gülümsedi.
Ama, Hamza gene bırakmadı:
“Hop!.. Hop!.. Ayıp olmuyor mu, Selim?.. İnsan yengesine böyle mi yapar? Arkadaş dedik, yanımıza aldık seni bi de... Yaptığın şu naneye bak!.. Ayıptır söylemesi, bu da yengen olur, aslanım.... yengen,” diye çıkıştı, birden.
Kan beynime sıçramıştı artık:
“Lan Hamza, sen benimkini de haremine katmışsın, aslanım!.. Hadi gel, azat et! Vasfiye de senin yengen olsun,” diye bağırınca şaşırdı.
Bocaladı ve kekeledi:
“Baltayı taşa vurduk galiba,” dedi yılışarak. “Kızma!.. Var, bu da senin olsun lan Selim. Hem, benim de bir yengem olmuş olur, kötü mü?”

Photobucket*BİTTİ*Photobucket



L@hm@cun

L@hm@cun
* L@hm@cun_mizah öykü - Blog İnternet Sitesi'nde yer alan ürünlerin; *haber, tanıtım v.b. durumlar dışında / 2. şahıslarca –herhangi bir biçimde- yayımlanması _ kullanılması izne bağlıdır ve yasaların öngördüğü haklara sahiptir. ***--> L@hm@cun.*mizah.öykü*....İLETİŞİM ADRESİ--> mizahvesiir@gmail.com