PhotobucketTELİF HAKLARI / "Bu Blog İnternet sitesindeki eserlerin, 05.12.1951 tarih ve 5846 sayılı FİKİR VE SANAT ESERLERİ KANUNU uyarınca eserden kaynaklanan mali ve manevi hakları eser sahiplerine aittir, izinsiz kullanılamaz." />>devam


20 Aralık 2011 Salı


Erhan TIĞLI * öyküsü*  MİZAHİ MEKTUP
Sevgili arkadaşım Güloş,
Nasılsın, iyi misin, hoş musun, dolu musun, boş musun? Sana bu mektubu yüreğimin en derin
köşesinden, gül yağı şişesinden, sevgimin çiçekli bahçesinden yazıyorum.
Özlemimi sözle anlatacak fırsat bulamıyorum, bari mektupla dile getireyim dedim. Sen
beni pek arayıp sormazsın ama ben seni gece gündüz arıyorum, gündüz esen yeli, gece göz
kırpan yıldızları sen sanıyor, işaret verdi, geliyor galiba diye seviniyorum. Sonra da şu maniyi
söylüyorum:
Merdivenim kırk ayak
Kırkına vurdum dayak
Yar geliyor deseler
Koşarım yalınayak!
Oralarda ne var ne yok? Ben sonunda sınıfımı geçebildim. Kadriye hanımla başım dertteydi,
neredeyse beni sınıfta bırakacaktı. O kadar çalıştığım halde ancak geçenlerde girdiğim telafi
sınavıyla geçer not alabildim. Notumu yükseltmek istediğimi söyledim ama şimdi olmaz diye
kabul etmedi, eylülde gel dedi. Sıcak yaz günlerinde nasıl ders çalışılır, kendisi sınıflarını
doğrudan geçmiş olacak ki, haberi yok...
Senin derslerin nasıl? Duyduğuma göre Erhan hoca kitap, dergi okumayanları sınıfta
bırakıyormuş. Sen nasıl geçebildin onun dersinden? Galiba okuyacağım diye söz vermişsin de
tehlikeyi öyle atlatabilmişsin. Öyle dedi kuşlar. Doğru mu?
Ne insafsız hocalar var değil mi?
Neyse, geçelim bunları. Canını sıkmayayım durduğun yerde.
Birkaç okul anısı anlatayım da sana kahkaha attırayım.
İngilizce dersinde öğretmenimiz ders dinlemediğimizi görünce kızdı, birden “Stendap
piliz!” diye bağırdı. Şaşırdık, ne diyeceğimizi bilemedik. Filiz adlı arkadaşımız ayağa
kalktı, “Buyurun hocam” dedi. Öğretmenimiz, onun omzunu okşadı, “Aferin kızım, bu sınıfta
stendap pilizin lütfen ayağa kalkın demek olduğunu bir tek sen bildin ve isteğimi yerine
getirdin. Sana on veriyorum. Arkadaşlarına da teessüf ediyorum” diye konuştu.
Teneffüste Filiz arkadaşımızı kutladık. Filiz, “Boşuna kutlamayın” diye
güldü. “Öğretmenimizin ne dediğini ben de anlayamadım, sen kalk filiz dediğini sandım...”
Geçenlerde güzel bir havada ders işlemeye kalkan bir bayan öğretmeni nasıl yola getirdik bak.
Tahtaya şöyle bir dörtlük yazdık:
Cam cama eklenir mi
Cam dibinde beklenir mi
A benim güzel hocam
Bu güzel havada ders işlenir mi?
Öğretmen kendisine güzel dememize sevinmiş olacak ki dersi falan bıraktı, bize uydu. Şarkı
türkü söyledik zil çalıncaya kadar. Yaa! Öğrenci milletinde oyun çoktur.
Oyun dedim de aklıma geldi. İki hafta önce otobüsle geziye gittik. Bir yerde mola verildi.
Herkes dışarı çıktı. İçerde son sınıflarla Erhan hocamız kaldı. Son sınıflar okulla bu son
gezileri olduğu için kendi aralarında gülüp oynamışlar. Erhan beyden de oyunlarına eşlik
etmesini istemişler. O da hatırlarını kıramamış, kollarını kaldırıp biraz oynayıvermiş. Bunu
gören birinci sınıf öğrencisi bir kız heyecanla geziye katılan diğer öğretmenlerimizin yanına
geldi, “Geliverin hocam, Erhan beye bir şey oldu!” diye bağırdı. Öğretmenler acaba kötü bir
şey mi oldu diye gelip bakınca hocamızın oynadığı gördüler, kahkahayla gülmeye başladılar.
Meğerse o kız, ağırbaşlı hocamızın oynamasını yadırgamış, gözlerine inanamamış...
Oyunla ilgili bir fıkra var. Belki bilmiyorsundur diye onu da anlatıvereyim yerine gelmişken.
Yüzü hiç gülmeyen bir cami hocasını düğüne çağırmışlar. Düğünde herkes oynamış. Hocayı
da oyuna kaldırmışlar. O, önce oynamak istememiş ama ısrarlara dayanamayıp şöyle bir
dönüvereyim diye ayağa kalkmış. “Allahım, günah yazma!” diye biraz oynamış. Çalgıcılar

öyle kıvrak şeyler çalıyorlarmış ki, hoca dayanamamış, “Azıcık yaz, azıcık yazma!” diye
oynamaya başlamış bu sefer. Derken iyice coşmuş, “İster yaz ister yazma!” diyerek bütün
kurtlarını dökmüş. Dökmüş ama çok pişman olmuş. Adını “kıvrak hoca” koymuşlar ve
ciddiye almamaya başlamışlar. Hoca eski itibarının yok olduğunu görünce başka bir yere
kaçmış. Gittiği yerde pek rahat edememiş, beş altı yıl sonra, tekrar köye dönmeye karar
vermiş. Köye girerken şirin bir çocuğa rast gelmiş. Başını okşayıp, “Sen kimin oğlusun
bakayım, ne zaman doğdun? Ben bu köydeyken seni hiç görmemiştim” demiş. Çocuk adını,
kimin çocuğu olduğunu söylemiş, doğum tarihi bilmediğini belirtip, “Annemin söylediğine
göre ben oynak hocanın düğünde oynadığı gün doğmuşum” diye cevap vermiş. Hoca bakmış
ki unutulmamış, hemen geriye dönmüş ve bir daha o köye uğramamış...
*****
Karanfilli bir şarkı var. Çok hoşuma gidiyor. “Karanfil oylum oylum/Geliyor servi boylum/
Servi boylum gelince/Şen olur benim gönlüm” diye başlıyor. Sen de seviyor musun o şarkıyı?
Aşağıdaki dizelerini not ettim ama gerisini yazamadım. Biliyorsan yazıver.
Karanfil uzar gider
Yaprağın düzer gider
Kadriye yolunu şaşırmış
İnşallah bize gider!
Üçüncü dizenin ilk kelimesini yanlış yazdım. Kadriye değil, yar olacak. Kadriye hanım ve
bana yaptıkları içimde öyle yer etmiş ki böyle yazmışım farkında olmadan...
Şimdilik yazacaklarım bu kadar.
Sepet sepet yumurta
Sakın beni unutma
Unutursan küserim
Mektubumu keserim.
                       Erhan Tığlı
ileti/19 Aralık 2011_ 19:13

L@hm@cun

L@hm@cun
* L@hm@cun_mizah öykü - Blog İnternet Sitesi'nde yer alan ürünlerin; *haber, tanıtım v.b. durumlar dışında / 2. şahıslarca –herhangi bir biçimde- yayımlanması _ kullanılması izne bağlıdır ve yasaların öngördüğü haklara sahiptir. ***--> L@hm@cun.*mizah.öykü*....İLETİŞİM ADRESİ--> mizahvesiir@gmail.com