PhotobucketTELİF HAKLARI / "Bu Blog İnternet sitesindeki eserlerin, 05.12.1951 tarih ve 5846 sayılı FİKİR VE SANAT ESERLERİ KANUNU uyarınca eserden kaynaklanan mali ve manevi hakları eser sahiplerine aittir, izinsiz kullanılamaz." />>devam


30 Mart 2012 Cuma


        Ferda Balkaya Çetin *öyküsü*
             İMDAT.!. NEFES ALAMIYORUM.!.
“Acıların çocuğuyum ben!.”
Evet evet!.. Ama siz bir tek Küçük Emrah’ı bilirsiniz!. Onun için gözyaşı dökersiniz.
O ağlarken bütün nefesler tutulur. Dünya unutulur.
Ocakta yemek unutulur. Masada ütü.
Salonda misafir, bardakta çay.
Kapıda sütçü unutulur. Beşikte çocuk.
Tekir’in payı unutulur.
Babanın terlikleri unutulur. Dedenin tansiyon ilacı. Unutulur da unutulur!..
Çünkü Emrah’ın annesi hastadır. İlaç almaya para yoktur. Akşam evde yiyecek bir lokma ekmek
yoktur. Sobada yakacak odun yoktur.
Yere serecek halı hiç yoktur. Yok da yok!..
Ağlamaktan ağrılar girer başınıza.
Gözleriniz kapanmaz gözyaşlarından.
Elinizdeki her şeyi veresiniz gelir.
Emrah’ın çektiği acılar aklınıza geldikçe içiniz “cız! “eder…
Film biter gözyaşı bitmez.
Telefonda film özeti bitmez. Balkonda sohbet bitmez.
Replikler bitmez. Ah!lar bitmez…İç çekişler bitmez.
Bitmez de bitmez!..
Ya ben!
Ben neler çekiyorum bi bilseniz!.. Benim çektiğim acılar filmlere sığmaz!..Filmlere konu
olmaz!...Boşa koysan dolmaz, doluya koysan almaz!..
Benim evde hiçbir şey bitmez!..
Bir komşum var ki dostlar başına!..Üst komşum değil… Alt komşum da değil…Ahh! Karşı komşum!
Kapıyı açınca nefes alamadığım komşum!..
Dünya tatlısı komşum!. İnsanın ona “baba” diyesi gelir!.. Gözü gönlü tok. Elleri bol mu bol!..
Onun ikramlarıyla geçer bir kara kış!…
Akşam saat yedi. Sofra hazır. Hazırda balık. Balık soğuyacak…
Ama dinlemez kapının zili. Çalar acı acı. Açarsın, bilirsin başına gelecekleri:
       
-“ Ah canım komşum benim, boğazımdan geçmedi sana da getirdim. Bizim hanım köfteyi çok güzel
yapar. Hele bir tadına bak, parmaklarını yiyeceksin vallahi! Neyse ben gideyim. Tabağı almaya sonra
gelirim.”
Balık bana bakar ben köfteye. Köfteyi yesem balık kalır. Balığı yesem köfte kalır ki en kötüsü!.
Çünkü az sonra kapının zili yine çalacaktır.
Benim dünyalar tatlısı has komşum olanca şirinliği ile kapıda görünecek …tabağı almaya gelmişken
biraz oturacak ( birazı en az iki saat..ve köftenin tüm geçmişi dökülecek ortaya..) ve köftenin lezzetini
soracak!.. Mesele tadına bakmakta değil, hepsini yiyebilmekte...
Bir şekilde bilir anlar o!.
Getirdiği yemeğin tamamını mı yedim yoksa bir kısmını mı?
Yoksa çöpe mi attım?..
Diyelim ki bir şekilde yiyemedim!...Üzülecek!.Bendeniz mahcup!..Elim ayağım birbirine dolaşır.. İki
lafı bir araya getirip de özrümü beyan edemem!.En iyisi mi yemeli!.. Yemeli de yine de artar. Çünkü
her öğün yemek taşınır bana, “komşuda pişer bize de düşer” misali…
Zaten artık pişirmiyorum yemek memek…
Komşum sağolsun!.
Pilav üzeri nohut yanında komposto, salata…Unutmuşsa tatlıyı birazdan o da gelir. Oh! Şükür yemek faslı bitti dersin,

Kek gelir, börek gelir.
Ekmek bulamazsa pasta gelir.
“-Söylemesi ayıp bizim hanım Alman Pastasını da çok güzel yapar. Hele bir tadına bak!.. Anlarsın!...”
      
“-Boğazımdan geçmiyor komşum ne yapayım. Sana tattırmazsam gözlerime uyku girmiyor.”
Kuruyemiş gelir, Çorum’dan leblebi gelir, Ordu’dan fındık…Antep’ten baklava…
Arkası gelmez!..
Rafa kaldırırım:
“Sonra!”…
Neyse ki benim kiler var…
Kilerde orduya yetecek yiyecek var…
Ev yiyecekle doldu taştı…
Yalnız onlar mı?
Komşu sık sık seyehata çıkar.
“Oh be! Nihayet midem biraz nefes alacak!” diye sevinirken daha sabahına kargo gelir kapıma. Ben
şoklardayken ardından telefonu:
“- Günaydın komşum, sana Silifke’nin yoğurdunu gönderdim. Burada çok meşhurmuş. Tadına
baktım inan çok güzel!. Boğazımdan geçmedi sana da gönderdim!. Hemen ye olur mu? Ekşimesin..
Baktın mı? İnşallah dökülmemiştir!”
       
“- İyi günler komşum, Safranbolu’nun lokumları pek güzel! Kutuları da… Ölümü göresin bak
yemezsen!.. Sana safranlı lokum ile çekme helva yolladım. Seversin!..Akşama eline geçer..Ne
yapayım işte, boğazımdan geçmedi. Afiyetle ye!.”
            
“- Nasılsın komşum? Sana Manisa’nın mesir macunu bir de üzümünü gönderiyorum. Kansızlığa iyi
gelirmiş. Boğazımdan geçmedi ne yapayım!..”
          
“- Sana Nevşehir’in testi kebabını gönderiyorum. Testi kırılmışsa sakın üzülme! Kebabı yemek için
testi zaten kırılacakmış!.Boğazımdan geçmedi Allah seni inandırsın!”
………………
Renk renk paketler, çeşit çeşit kutular, ambalaj ipleri de nefes almamı zorlaştırır.
Kıyamam atmaya!.
Komşum emin olmalı yediğime. Boğazından geçmez!. İçine sinmez!...
Ola ki sorar!.
Hepsi iyi hoş da ben oldum yüz kilo!..
Ev oldu müze!..

…………….
“ aşçı, uşak, hizmetçiler
dolu mutfak, dolu kiler
hey
lüküs hayat, lüküs hayat
bak keyfine yan gel de yat
ne güzel şey
oh ne rahat
yoktur eşin lüküs hayat”
       Ama ben Acı Çe-ki-yo-rum!..
      Serde “Emrahlık” var!..
Bu yiyecekleri bulamayanlar var!..
Benim de boğazımdan geçmez!..
                     
ferda balkaya çetin / 29 Mart 2012
ileti/ 30 Mart 2012_ 00:41

L@hm@cun

L@hm@cun
* L@hm@cun_mizah öykü - Blog İnternet Sitesi'nde yer alan ürünlerin; *haber, tanıtım v.b. durumlar dışında / 2. şahıslarca –herhangi bir biçimde- yayımlanması _ kullanılması izne bağlıdır ve yasaların öngördüğü haklara sahiptir. ***--> L@hm@cun.*mizah.öykü*....İLETİŞİM ADRESİ--> mizahvesiir@gmail.com