Hasan Dayı Karslıdır. Kendisi tutumluluğun üstünde tutumlu bir insandır. Birkaç yıl önce tanıdım onu. Dükkâna girdiğinde saçı sakalı birbirine karışmış, üstünde işçi kıyafeti vardı. Boya, çimento ve kireçten gerçek rengini kaybeden elbisesi, kamuflaj gibi duruyordu üstünde. Zaman akşamüstüydü, işten geldiği belliydi.
Oturdu, bir sigara istedi. Verdim. Ateş istedi. Çakmağı çaktım. Sigarasını yakmadı -biraz da zorla-çakmağı elimden aldı. Bana hürmeti varmış, saygısızlık olurmuş. Ardından çay ikram ettim. Çaydan koca bir yudum aldı, sigaradan derin bir nefes... Peş peşe ara vermeden içti, çayı ve sigarayı bitirdi.
- Hele bir çay daha doldur bakalım.
Demlikte çay çoktu, doldurdum, çayın ardından bir sigara daha uzattım. Teşekküre gerek görmeden aldı.
Arandı, güç bela cüzdanını buldu. Daha zorlu bir aramadan sonra cüzdanından eskiden çekilmiş, oldukça yeni duran bir resim çıkardı.
Bu gibi durumlarda uzmanızdır. Anlaşıldığı kadarıyla vesikalık fotoğraf çektirmek... Pardon! Yani çoğalttırmak istiyordu.
- Bak bakalım nasıl bir fotoğraf?
- Güzel! !..
- Güzel de laf mı? Çok güzel. Şu saçlara bak! Bukle bukle... Yirmi iki önce İstanbul’da çektirmiştim.
Ne yapayım dercesine yüzüne baktım.
- Paranın para olduğu zamanda. . .
-...
- Bak hem de rötuşlu...
-...
- Adam bir haftada anca bitirdi.
-...
- İyi ustaymış ama... Şimdikiler usta mı be. Ver makineye. . .
— Tamam ağabey. Bu resmi ne yapalım?
— Aynısından çıkart. Beğenmezsem para vermem.
Niyetini anlıyordum; ama laf olsun torba dolsun misali gene de sordum.
- Ne yapacaksın bu resmi?
- Kimlik çıkartacağım.
- Ama bu siyah beyaz bir resim?
- Varsın olsun. Güzel ama...
- Siyah beyaz resim kimlikte olmaz.
- Neden olmasın? Benim resmim değil mi?
- Sana hiç benzemiyor. . .
- Ne dedin sen? Ne yani, başkasının resmini mi verdim sana?
Telaşlandı, inanmaz gözlerle gözlerime baktı; elimden resmi aldı, evirdi çevirdi:
- Bu benim ya!..
- Tamam, sensin de. . .
Hadi bakalım, aynaya küs duran bu adama yaşlandığını kim anlatacak?
- Bu eski bir resim. Nüfusta yeni resim istiyorlar.
- Sen de bana yenisini ver.
- Ayrıca renkli olacak. Gel senin yeni bir resmini çekelim.
- Bu saç sakalla, bu kıyafetle mi?
- Yanda berber var!
- İyi be, sen fotoğraf parası al; o da tıraş...
-...
- Biz sanki parayı kumdan topluyoruz. Olursa bu fotoğraftan olsun.
-Olmaz!...
-. Olmazsa ben de kimlik değiştirmem.
- Sen bilirsin!
Kapıdan çıkarken döndü;
- Ben kimin torunuyum biliyor musun?
Bilmiyorum anlamında kafa salladım.
- Benim dedeme eldivenci Reşat derler. . .
-Neden ki?
- Dedem vakti zamanında kendine bir palto diktirmiş...
... ?
- Paltoyu beş yıl giymiş...
... ?
- Kolu yakası eskiyince terziye götürmüş...
... ? '
- Terzi ona bir ceket çıkarmış. . .
... ?
- Onu da üç yıl giymiş...
... ?
- O da eskimiş...
... ?
- Terzi bir yelek yapmış...
-Eeee?
- Onu da epey zaman giymiş...
- O da eskimiş...
-He ya!
- Artık atmıştır bir kenara!
- Atar mı hiç!? Terzi çok marifetliymiş. Artanından kasket yapmış...
- Bravo terziye! Bu devirde öyle terziler yok artık.
- Hay ceddine rahmet! Gerçekten de öyle!
- Sonra ne olmuş?
- Dedem onu uzun süre kafasına takmış, O da bayağı eskimiş. O gün susamasaymış...
- Susamış mı?
- Ya!.. Arpaçay'a eğilmiş su içmeye... Kasket düşmüş nehre. Su götürür dedem koşar.
Eeee yaşlılık... İki saat takip etmiş ama yakalayamamış...
- Yazık, yakalasa ne yapacakmış?
- Ne yapacak? Saban tutan eline eldiven yapacakmış. Birkaç sene daha kullanırdı ne kötü!
- Gerçekten çok yazık olmuş.
Sohbeti dinleyen Iğdırlı berber söze karıştı:
- Gel hadi gel, tıraşın benden olsun,
- Öyleyse olur...
Bana döndü:
- Fotoğrafı kaça çekeceksin?
- Sana iki milyon!
-Kaç tane?
- Sekiz...
- Olmaz, sekiz tane çoktur!.. Fiyatı da pahalı..! Bana iki tane lazım. Fazlasını ne yapayım?
- Yarın bir gün gene lazım olur.
- Yeter, iki tane çok bile... Ben on resmi yirmi iki yıl yetirdim. Şimdi kimliği çıkarsam garanti beş yıl gider. Bakalım Allah daha fazlasına ömür verecek mi?
.......
19.O9.2OO7
.......................... -BİTTİ-
.......................... -BİTTİ-