Yaşantım boyunca tanıdığım ve anlatmaya değer arkadaşlarımdan biri de sokakta her gördüğü genç için,
"Şu ileride duran delikanlıyı gördün mü? Bana o biçim kesik atıyor diyen mahalle arkadaşım Dilber'dir.
Genç kızlık devremin büyük bir bölümünü onunla geçirdim diyebilirim. Benden bir hayli büyük olmasına, kafa yapımızın da uyuşmamasına rağmen yine de iyi arkadaştık. Anlaşmamızın nedenini biraz da onun kişiliğindeki ilginçliğe bağlıyorum. Hiç şüphesiz beni çeken şey, onu daha iyi tanıma arzusuydu.
En belirgin özelliği sokakta, çarşıda, okulda mutlaka kendisine bakacak birilerini bulup, sonra da bundan hiç hoşnut olmamış bir yüz ifadesi ile.
-Gördün mü? Burada da beni buldular. Ayol bu bakışlardan ne zaman kurtulabileceğim diye vıdı vıdı yaparak gününü zehir etmesiydi.
Hiç unutmam, bir gün birlikte sinemaya gitmeyi kararlaştırdık. Ben sözleştiğimiz saatte evine gittim. Kapıyı annesi açtı.
-Aman kızım, iyi ki geldin. Bizimki odasına sabahtan kapandı. Hala daha da orada. Ben çıkaramadım. Belki sen çıkarabilirsin, dedi.
Hakikaten geldiğimi duyan Dilber odasından bir çıkış çıktı ki, küçük dilimi yutabilirdim..
Parıl parıl parlayan gece kıyafeti ve takıp takıştırdığı aksesuarları ile adeta baloya gider gibi giyinmişti.
-Ayol, bu ne hal? Alt tarafı sinemaya gidiyoruz. Gören de partiye falan davetliyiz zannedecek, demek istediysem de diyemedim. Çünkü Dilber'ciğim görüntüsünü o kadar doğal karşılıyordu ki.
Sokağa çıktığımızda ben geç kalma korkusu ile koşarcasına yürümeye başladım. Bir ara bizimkinin yanımda olmadığını farkettim. Kafamı geriye çevirince de Dilber'in sanki Fenerbahçe'de turlamaya çıkmış gibi sağa, sola bakınarak geldiğini gördüm. Biryandan da.
-Yine bakmaya başladılar. Hâlbuki öylecene çıkıvermiştim. Demek biraz süslenmeye kalksaydım hapı yutacaktım diye de homur homur söyleniyordu.
En sonunda sinemaya geldik. Tabii film çoktan başlamıştı. Ben tam içeriye dalıyordum ki, bizim hatun:
-Dünyada olmaz. Çıldırdın mı sen? Bu karanlıkta kim bizi farkedecek? Antrakta girelim diye tutturmaya başladı.
-Yapma, eyleme. Olur mu hiç? desem de mümkûnatı yok. Bizim kız Nuh diyor, peygamber demiyor. Baktım olacak gibi değil. Beklemeye karar verdim. Neyse filmin ilk yarısı bittikten sonra Dilber önde ben arkada tıngır mıngır içeriye girdik. Tabii bütün kafalar bizim hatunun üzerine çevrildi. Bunu farkeden Dilber'in bir yürümesi vardı ki, görülmeye değer doğrusu. Kırk yıllık mankenler podyumda bu kadar rahat bu kadar güzel yürüyemezler.
Hele ara sıra yaptığı ani dönüşlerle de olaya daha bir renk kattıktan sonra yerine yerleşti.
Film başlar başlamaz bizimki de dırlanmaya başladı.
-İlerideki genci gördün mü?
-Nasıl da bakıyor?
-Ne saygısız şey. Keşke gelmeseydik.
-Kalksak mı?
Dikkatimi toparlayıp, filmi seyretmemin imkânı yok. En sonunda da baktım olacak gibi değil.
-Yeter be şekerim. Koskoca sinemada tek kız sen misin? Niye hep sana bakıyorlar? dedim.
Bunun üzerine bizimki makineli tüfek gibi: Vay efendim sen beni kıskanıyorsun, zaten tahmin etmiştim. Ummadığın taş baş yarar dememişler, diye atışa başladı. Yaptığım hatanın büyüklüğünü anlayan bendeniz lafı evirip, çevirip':
-Yok şekerim, aslında öyle demek istememiştim. Çok güzel olduğundan istemesen de dikkati çekiyorsun. Sen yanlış anladın, dedim. Fakat bu sefer de;
-Ah canım. Üzülmene ne gerek var? Güzel olmadığını ben de biliyorum. Bu sende sakın kompleks falan yapmasın. Güzellik Allah vergisidir. Her kula nasip olmaz. Önemli olan ruh güzelliğidir, gibilerinden uzun bir müddet konuşup, durdu.
Eve geldiğimizde, kulaklarımın içinde ziller çalıyordu. Kendimi yatağın üzerine bıraktım. Bir daha da onunla sinemaya gitmek şöyle dursun, kapı dışarıya çıkmamaya karar verdimse de, bu kararım pek uzun sürmedi
------------------- BİTTİ
kaynak:LAKLAK-1983. sayı:98