PhotobucketTELİF HAKLARI / "Bu Blog İnternet sitesindeki eserlerin, 05.12.1951 tarih ve 5846 sayılı FİKİR VE SANAT ESERLERİ KANUNU uyarınca eserden kaynaklanan mali ve manevi hakları eser sahiplerine aittir, izinsiz kullanılamaz." />>devam


15 Mart 2008 Cumartesi

SUNAY AKIN
- HEYKELLERE PİSLEYEN ADAM

İkinci Dünya Savaşı sırasında, işgal altındaki Paris'te dükkânlara Hitler ve Mussolini'nin resimlerinin asılması zorunluydu. Bir kitapçı, vitrinine her iki diktatörün de resmini özenle yerleştirir. Dükkânda ne satıldığını belirtmek amacıyla da resimlerin arasına bir kitap koyar. Kitabın kapağında şu yazılıydı; "SEFİLLER.".
Pierre ve Henri Alekan kardeşler 15-16 yaşlarındayken çocuklara kukla oynatmaya başlamışlardı. İlk denemeleri başarılı olunca birkaç oyun yazarak hazırladıkları seyyar oyun sahnesiyle okullarda ya da evlerde gösteriler gerçekleştirirler. Sinema ile uğraşmaya başlayan Henri Alekan, Fransa'nın Naziler tarafından işgal edilmesiyle kardeşiyle birlikte "14 Temmuz" adında bir direniş örgütü kurar. Yaptıkları iş, faşizmden kaçmak isteyen insanlara yardımcı olmak, barınak, sahte evrak ve yemek karneleri hazırlamaktı. Bu arada Henri, demiryolları üzerine bir belgesel hazırlarken kamerasıyla Alman mevzilerini filme çeker ve direnişçilere ulaştırır. Gestapo tarafından yakalanan Pierre çok ağır işkence görür. Ama, Almanların karakol olarak kullandığı otelin penceresinden kaçmayı başarır.
Bir okulun bahçesine sığınan Pierre, devriyelere yakalanmamanın çok zor olduğunu bildiğinden umutsuzluğa kapılır. Çocuklar yetişir yardımına... Bir öğretmenmiş gibi etrafını çeviren öğrencilerin sayesinde nöbet tutan askerlerin arasından geçerek özgürlüğüne kavuşur. Henri Alekan, adını sinema dünyasına usta bir aydınlatmacı olarak yazdıracaktır!..
Heykeltraş Krippel, Alekan kardeşler kadar şanslı değildir. İkinci Dünya Savaşı'nda bir hava bombardımanında ölen sanatçı ülkemizdeki ilk Atatürk heykelini yapandı ve bu heykel Sarayburnu'ndaki parkın içinde bulunmaktadır.
O ki, dönüp dolaşıp heykele geldik, 15. yüzyıla doğru bir yolculuk yapalım.
Almanya'nın Köln kentindeyiz. Halk sorunlarına sırt çeviren belediye başkanından oldukça şikâyetçidir. Dertlerini anlatmak üzere her gün meydanda toplanan kalabalığa kulak asmaması bir yana, her saat başı pencerede görünen başkan halka dil çıkarmaktadır!..
Belediye binasının tam karaşındaki evde oturan bir adam da kiracısı olduğu evin bir tuvaleti bulunmamasından şikâyetçidir. Ev sahibinin kapısını aşındıran adamcağız bir sonuç almaması üzerine başkanın karşısına çıkar... Çıkar ama nafile!
Başkan, zavallı adamın şikâyetini dinlemez bile. Sıkıştığında, komşularının kapısını mahcup bir yüz ifadesiyle çalan adamcağız işin böyle yürümeyeceğini kısa zamanda anlayınca evin çatısına tırmanmaya başlar. Tuvaletini yağmur oluklarına yaparken kıçını tam da belediye başkanının penceresine dönüyordu!
Bu durum aylarca sürer gider... Saçaklara pisleyen adam, bir gün düşüp öleceğini düşünerek heykelini yaptırmaya karar verir. Aradan yıllar geçer. Söz konusu ev defalarca yıkılıp yerine yenisi yapılır. Ama, değişmeyen bir şey vardır: Kıçını belediye başkanının penceresine doğru dönerek tuvaletini yapan adamın heykeli. Bugün bile yolunuz Köln'e düşerse eski belediye binasını bulun. Tam karşısındaki evin çatısında pantolonunu sıyırıp, tuvaletini yapan bir adamın heykelini göreceksiniz!..

Nice belediye başkanı gelip geçmiş Köln'den. Hiçbiri de heykeli kaldırmayı düşünmemiş. Tam tersi, korumuşlar. Hitler dönemindeki başkan bile yerinden oynatmamış heykeli. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'ise Hitit Güneşi heykelini yok etmek istiyor, "tükürürüm böyle heykelin içine" sözüyle saldırılarını düzeysiz şekilde sürdürüyor. İşte, Köln . belediyesinde 1940’1ı yıllarda görev yapmış faşist belediye Başkanı ile 1990’1ı yıllarının Ankarası'nda koltuğa oturan başkan arasında böylesi bir ayrım vardır!..
Michael Jackson'un Moskova konseri sırasında kente bir heykeli dikilir. Heykel konulduğu yerde bir zamanlar Lenin'in heykeli yükseliyordu. Eczacıbaşı Genel Müdürlüğü'nün bahçesine "üretim" adlı bir heykel yapmak isteyen Meriç Hızal hurda bronz aramaya koyulur. Tuzla'daki bir hangarda istediği malzemenin bulunduğunu öğrenince koşarak gider. Hangarın dev kapısı açıldığında güneş bir Lenin heykelinin üstüne düşer. Hurda bronz diye satılmak üzere İstanbul'a getirilen Lenin'in bir heykeliymiş meğer! Roma döneminde heykeller eritilerek silah yapılıyordu. Meriç Hızal ise Lenin hekelini eriterek heykele dönüştürür yeniden.
İstanbul'da bir Lenin heykeli bulunmaktadır! Dönüşüm, aslına doğru bir kez daha yapılmalıdır. Hem de barış, eşitlik, kardeşlik gibi değerler sistem içerisinde eriyip gitmeden!..
Hırsızlar, ülkeyi soyarken sevindirici bir haber vereyim: Ressam İbrahim Çiftçioğlu'nun atölyesine hırsız girmiş. Tablolara dokunmayan adam bir köşede duran Lenin heykelini çalmış yalnızca!
- - - - - - - - oOo
<-geri dön.!. *MİZAH VE ŞİİR
kaynak: Cumhuriyet DİNOZOR, sayı:3, 25 Aralık 1996

L@hm@cun

L@hm@cun
* L@hm@cun_mizah öykü - Blog İnternet Sitesi'nde yer alan ürünlerin; *haber, tanıtım v.b. durumlar dışında / 2. şahıslarca –herhangi bir biçimde- yayımlanması _ kullanılması izne bağlıdır ve yasaların öngördüğü haklara sahiptir. ***--> L@hm@cun.*mizah.öykü*....İLETİŞİM ADRESİ--> mizahvesiir@gmail.com