Burhan Görken _öyküsü_
Ramazan ayında
sabah erken işe giderken Edirnekapı surlarının yanından geçiyordum. Yıkık dökük
sur dibinde, üzerine eski bir battaniye örtüp uyuyan evsizler, kimsesizler vardı.
Kimi zaman
yakınlarından geçmek zorunda kalırsam sağ mı-ölü mü diye iyice bakardım. Nefes
alışı ile üzerindeki battaniyenin hafifçe kıpırdadığını görünce yoluma devam
edip giderdim. Bugüne kadar da aksi
olmadı; ama her nedense bu insanların bu
koşullarda yaşayabilmesine inanamıyorum. Bu sebepten olacak, geçerken uzaktan
bakıp sözüm ona, gözle sağlık kontrolü
yaparım.
Ramazan ayında
bunların yanına bir de dilenciler gelir. Sur dibinde çadır kurup, bir ay
boyunca buralarda kalırlar. Bu kişilerin
ramazan ayında başka bir vilayetten dilenmeye geldiklerini duydum.
Sadece duymakla
kalmadım, şahit oldum. Kimi kolunu, kimi bacağını, kimi kafasını sarıp,
kimi bebesini sırtına kundaklayıp, kimi de zaten yaşlı oldukları için “sahte
makyaja” gerek duymadan; tabiri caizse
“Dilenci Servis minibüsüne “
binip, mahalle girişinde tenha
bir yerde inerlerdi. Bundan sonraki
yollarına koltuk değnekleri ile yürümeye çalışarak, kolları, bacakları, başları
sargılı rollerine devam ederlerdi
Bu servisin bıraktığı dilenciler bir gün bizim de kapıyı çaldılar.
Tanıdım kapıyı açmadım, bana
yutturamadılar! Onları sağlıklı
görmüştüm. Bana yutturamazlardı.
Evdekileri de uyardım. Uzun bir nasihat çektim.
“ Bunlar gerçek
ihtiyaç sahipleri değil.”
“Bu işi meslek
edinmişler.”
“ Bak şu koltuk değneği
ile geleni sağlam yürürken gördüm”.
“Bunlara
verilenler hayra geçmez.”
“Sakın ha kapıyı
açmayın; yoksa, her gün gelirler”
“Sakın ha.!.”
Aradan iki gün
geçti. Üst katta oturan kimsesiz, yaşlı bir komşumuz vardı. Bizim Hanım, iftar
saatinden birkaç dakika evvel bir tepsiye hazırladığı yemeklerden koyup komşuya
vermek için çıktı. Hemen dönecekti. O sırada ezan okundu. Çocuklarla birlikte
masaya geçip iftarımızı açmıştık ki,
kapı zili çaldı. Hemen kapıyı açtım.
Karşımda ak saçlı bir ihtiyar... Allah rızası için yiyecek
bir şeyler istiyordu.
Kapı zilinin tam iftar anında çalması beni
heyecanlandırmıştı!
Bu gelen Hızır aleyhisselam olmalıydı. Belki de beni
sınıyordu. Hemen içeri buyur ettim. Hiç
minnet beklemeden hemen içeri girip sofraya oturdu. Birlikte Allah ne vermişse
yedik.
Bu arada Hanım geldi. Oda kapısını açıp tam sofraya
yönelmişti ki, iftar sofrasında karşımda
oturan yabancıyı görüp şaşırdı.
“Bu da kimdi? Ne zaman geldi?” der gibi/ Şaşkın şaşkın yüzüme baktı.
İhtiyar ile birlikte karnımızı doyurmuştuk.
Sıra, akşam namazını kılmaya gelmişti. Heyecanlıydım, Hızır aleyhisselam ile birlikte akşam namazı
kılacaktık. Ben hep onu düşünüyordum, iyi ki geri çevirmemiştim. Beni sınıyordu. Hem de iftar saatinde kapıyı
çalmıştı.
'Ne mübarek bir gün, ne mübarek bir an' diye içimden geçiriyordum.
İhtiyar karnını iyice doyurmuştu. Bir an evvel gitmek için müsaade
isteyip, dualar ediyordu. Ben ise onu rahat ettirmek için uğraşıyordum.
Hemen göndermek istemiyordum. Daha akşam namazını kılmamıştık. Birlikte namaz
kılmak, ne iyi olacaktı.
İhtiyar çıkmak için kapıya yöneldi.
“Eee namaz, Akşam namazı geçmesin!”
“içerideki odaya
seccadeleri serdim!”
“İçeri geçip namazımızı kılalım.!” dedim, duymadı. Duymazlıktan geldi.
O, kapıyı açıp çıkmak istiyor; ben kapıyı kapatıp, akşam
namazını birlikte kılmak istiyordum. Böylece birkaç hamlesini boşa çıkarmıştım.
Hanım şaşkın, biraz da kızgın; bizi izliyordu.
Hanım, kim olduğunu
bilmiyordu.! Ben farkındaydım. O gidince
Hızır aleyhisselam olduğunu söyleyecektim.
Tam iftar vakti kapıyı başka kim çalabilirdi. Bütün bunları
anlatacaktım. O da sevinecekti. Benimle
gurur duyacaktı. Hızır aleyhisselamı geri çevirmemiştim.
Son hamleyi Hanım yaptı. Kapıyı açıp yaşlı adamın ayakkabılarını
koydu.
Şimdi kızgın ve üzgün olan bendim!
Çocuklar içerdeki odanın kapı aralığından olan biteni
izliyordu.
Ayakkabılarını hızla giyen ihtiyar adam, ellerini açıp kapı
eşiğinde;
“Allah rızası için giyecek... Allah ne muradınız varsa versin, birkaç parça eski giyecek...” diyerek, bekliyordu
O anda kafamda şimşekler çaktı!!!
Bir anda hayal kırıklığı ile yıkılmak üzereydim.
Demek ki bu gelen Hızır aleyhisselam değilmiş!
Deme k ki ben yanılmışım!
Demek ki işini bilen bir dilenciymiş bu da!
Hayal Kırıklığı içinde kapıyı kapatıp içeri geçtim. Kısa bir
süre sonra dayanamayıp pencereden nereye gittiğini izledim. Kimi komşular
kapıyı hemen kapatıp içeri gidiyor, kimileri üç-beş kuruş verip gönderiyordu.
Arkamdan Hanım odaya girdi. İmalı bir ses tonuyla;
-“Hani bunları tanıyordun?” dedi.
-“Hani kapıyı
açmamak lazımdı?”
- “Hani.?.”
Yaşadığım hayal kırıklığı ve kandırılma duygusu kafamı allak
bullak etmişti.
Hanımın söyledikleri cümlelerden sadece bir kelimeyi duyuyor,
gerisini duymuyordum, dinlemiyordum
- “Hani.?.”
- “Hani.?.”
- “Hani.?.”
-BİTTİ_
Burhan Görken /20 Şubat 2013
Burhan Görken /20 Şubat 2013
ileti: 22.02.2013_17:21